DOLAR 38,2552 % 0.34
EURO 43,8333 % 0.15
STERLIN 51,0885 % 0.12
FRANG 46,9242 % 0.68
ALTIN 4.076,87 % 0,33
BITCOIN 85.253,26 0.906

VAKTİNE KALAN SÜRE

:
için vakti

Batının Planı: İslamı nasıl yok etmek istiyor

Yayınlanma Tarihi : Google News
Batının Planı: İslamı nasıl yok etmek istiyor
reklam

Eğer bizimle Batı dünyası arasındaki ilişkinin küresel denklemine dair gerçeği öğrenmek istiyorsanız, Britanya’nın yeni başbakanı Keir Starmer’in bu makalesini okuyun!

İslamı nasıl yoketmek ya da müslümanlığın artışını önlemek için  nasıl düşünüyorlar.  Bunun için bu  makale son derece önemli veİslam için tehlikelinin büyüklüğünüğü ortaya koyuyor. İşçi Partisi lideri ve Britanya’nın yeni başbakanı Keir Starmer’in itiraflarını içeriyor. Özellikle Aksa Tufanı operasyonundan bu yana Araplar ve Müslümanlarla nasıl ilişki kurduklarını anlamak için mutlaka dikkatlice okunması ve anlaşılması gerekiyor. Bu makale, Britanya’nın köklü gazetelerinden The Sun’da yayımlandı.

Keir Starmer şöyle diyor:
Kendimize karşı dürüst olmalı ve Arap-İslam dünyasıyla olan ilişkimiz hakkında açık konuşmalıyız. Çocuklarımıza da gerçeği söylemeliyiz ki, bir gün onlarla çelişmeyelim ya da onların düşünce karmaşası ve psikolojik çelişki sendromları yaşamalarına sebep olmayalım. Zira onların inandığı liberal değerlerle, bizim ulusal güvenlik ihtiyaçlarımız arasında artan bir çatışma var. Bu çatışma, bilgi devrimi, iletişim teknolojisi ve kıtalararası sosyal medya sayesinde daha da derinleşti.
Gerçekte bizim İslam toplumlarıyla ya da yöneticileriyle doğrudan bir sorunumuz yok. Çünkü bu rejimler bizim yörüngemizde dönüyor, varlıklarını bize borçlular ve bizim ulusal güvenliğimize hizmet eden politikalar izliyorlar. Kendi ulusal çıkarları ne olursa olsun.
Peki öyleyse İslam dünyasıyla olan esas sorunumuz nerede yatıyor?
Asıl problemimiz, (İslam’ın bizzat kendisiyle ve İslam peygamberi Muhammed’le) ilgilidir. Çünkü bu din, medenî bir din olarak varoluşsal ve uygarlıkla ilgili tüm sorulara detaylı cevaplar sunuyor. Ve Batı medeniyetinin giderek solmaya başladığı bir dönemde, İslam ve Muhammed parlamaya devam ediyor. Hem de bizim Avrupa toplumlarımızın içinde! Çünkü liberal değerler düşünce özgürlüğünü sağladı, kilisenin otoritesini zayıflattı. Bu özgür düşünce ortamı, birçok seçkinin ve gencin İslam’ı kabul etmesine yol açtı. Çünkü bu kişiler, İslam’da ruhsal, psikolojik, varoluşsal ve toplumsal ihtiyaçlarına cevap buldular. Oysa bizim Batı medeniyetimiz bu ihtiyaçları karşılayamadı ve çelişkiler içinde bıraktı.
Bu nedenle asıl meselemiz İslam’ladır ve bu durum böyle kalacaktır. Çünkü bizim tek seçeneğimiz, her türlü yolla İslamî düşünce ve İslamî yayılmayı engellemektir. Diğer bir seçenek ise, İslam’ın hak din olduğunu, İsa’nın ve tüm peygamberlerin dini olduğunu kabul etmek olur. Bu da bizi İslam’ı benimsemeye ve Allah’ın yeryüzündeki ve ahiretteki hükümranlığına teslim olmaya götürür. O zaman da Hristiyan düşüncesinde din-devlet çatışmasının başladığı noktaya geri dönmüş oluruz. Fakat burada İslam ile Hristiyanlık arasında büyük farklar vardır.

Seçeneğimiz yok: İslam’a karşı durmak zorundayız. Gerekirse liberal değerlerimizden feragat edip, Müslümanların Avrupa’yı terk etmesine neden olacak yasalar çıkarmalıyız. İsveç örneğinde olduğu gibi: orada eşcinsellik, ateizm ve benzeri şeyler yasalarla destekleniyor ve bu da Müslümanları ya Avrupa’dan ayrılmaya ya da inançlarını kaybederek Batı medeniyetine asimile olmaya zorluyor. Aynı zamanda, İslam dünyasından Avrupa ve Amerika’ya göçü engellemeliyiz. Bunu, İslam ülkeleriyle iş birliği yaparak başarabiliriz. Bu arada Müslüman olmayan toplulukların göçüne kapı açmalıyız.
Diğer taraftan İsrail’i, ne kadar sert uygulamaları olursa olsun desteklemeye devam etmeliyiz. Çünkü Gazze’de İslamî bir yönetimin kurulmasına izin vermemeliyiz. Böyle bir yönetim, İslam dünyasındaki halklara örnek olabilir. Bu noktada, İsrail’in Arap devletlerinden aldığı büyük desteği kullanabiliriz. Zira bu devletler, herhangi bir İslamî veya demokratik rejim kurulmasından korkuyor. Bu da bizim için önemli bir fırsat. O yüzden bu Arap rejimlerini, ordularını, güvenlik kurumlarını ve tüm yapıları desteklemeye devam etmeliyiz. Amaç: Muhammed’in öğretilerine ve kitabına dayalı bir rejimin kurulmasını engellemek.
Yaptıklarımız doğru mu, yanlış mı, meşru mu değil mi, bu meseleler artık bir öncelik değildir. Biz, ulusal güvenliğimizle liberal değerlerimiz arasında büyük bir çelişkiyle karşı karşıyayız. Ayrıca İslamî yayılma, dünya genelinde tıpkı buhar gibi yükseliyor ve nereden çıktığını bile fark etmiyoruz. İslam’ın doğruluğunu ve hakikatini test etmek gibi bir hata yapmamalıyız; çünkü bu, pek çok Batılının Müslüman olmasına yol açabilir. Aynı zamanda, kontrollü bir şekilde Hristiyanlığı da kullanmalıyız; fakat bu, Batı medeniyetinin kazanımlarına zarar vermemeli. Amaç sadece İslam’ın yayılmasını durdurmak.
Şu anda çelişkili ve korkutucu seçenekler arasında sıkıştık. Liberal değerleri sürdürürsek, İslamî yayılmaya karşı savunmasız kalıyoruz. Kiliseye dönüş ise, liberal değerlerimizi ve medeniyetimizi yıkabilir. Üstelik Batı’da artık İsa’ya inanmayan bir nesil var ve bu nesil, sınırsız özgürlük ortamında yetiştiği için kiliseye de geri dönemez.
Korkarım ki gelecekte elimizde sadece tek bir seçenek kalacak: Büyük bir savaşı tetiklemek. Bu savaş, özgürlükleri kısıtlar, toplumu kaosa sürükler ve İslam ülkelerinde hiç bitmeyecek savaşlar başlatarak, İslam’a yayılma imkânı veren barış ortamlarını yok eder.
Eğer bu süreci kontrol altına almazsak, camiler ve minareler Avrupa’yı dolduracak. Müslümanlar, Avrupa’daki seçimleri kazanarak parlamentolarda çoğunluk elde edecek, kamuoyunu ve ekonomiyi etkileyecek ve sonunda Avrupa’yı İslam’ın öğretileriyle yönetecekler.
(Makale, 1 Ağustos 2024 tarihinde İngiliz The Sun gazetesinde yayımlandı. Çeviri: Laura Edward)

reklam

YORUM YAP